FourFourTwo'nun Emre Belözoğlu ile yaptığı röportajda bilinmeyenler ortaya çıktı.

İşte FourFourTwo'nun, "Karşısındaki kişinin yüzünün kızarmasından çıkarım yapacak kadar gözlemci, sahip olduğu şöhreti bir buğu olarak tanımlayacak kadar gerçekçi, onuruna yapılan heykelden kimseye bahsetmeyecek kadar da mütevazı! Gerçek Emre’yi tanımaya hazır mısınız?" diyerek girdiği röportajdan çarpıcı kısımlar:

Leeds United deplasmanında kırmızı kart görüp oyundan atıldığın için UEFA Kupası finalinde forma giyememiştin. Fatih Terim soyunma odasında maç konuşması yaparken neler hissettin? O duygu yoğunluğuyla tribünden maç izlemek nasıl bir deneyimdi?

Tarif etmem çok zor. Türk futbol tarihinin belki de en önemli maçıydı. Fatih hoca maçtan önceki gece odamıza geldi. Arsenal’e karşı sahada yer alacak olmalarına rağmen altı-yedi kişi uyuyamıyor. Fatih hoca odaya girdiğinde kızacak diye çekindik ama gelip yanımıza oturdu. “Sıkmayın canınızı, ben de uyuyamadım” dedi. Hagi, benden üstün bir futbolcu olduğunu bana hiçbir zaman hissettirmedi. Kendisine tekme atsam, sonraki pozisyonda elini uzatıp beni yerden kaldırırdı. Böyle insanlar tanıdığım için de, yıllar geçmesine rağmen motivasyonumu hâlâ kaybetmedim. Avrupa’ya gitmek konusunda hata yaptığımı düşünmüyorum ama gönül isterdi ki Galatasaray’dan güzel ayrılayım.

 
2008’de futbol hayatını Avrupa’da bitirmek isterken Fenerbahçe’nin teklifinde sana cazip gelen neydi? Neyi düşünerek ani bir dönüş kararı almıştın?

Eşim Tuğba, o dönem nişanlımdı. Bu yüzden kulüpten ayrılmak istiyordum ama göndermiyorlardı. Zaten Fenerbahçe dışında her yerden kendi isteğimle ayrıldım, sadece Fenerbahçe beni gönderdi. Yurt dışında sekizinci yılımdı ve artık zor gelmeye başlamıştı. Tuğba’nın yurt dışında yaşamakla ilgili endişeleri vardı, annem dönmemi çok istiyordu, Aziz başkan çok istiyordu… Ben de dönemin Galatasaray Başkanı Adnan Polat’la görüştüm çünkü onlara bir söz vermiştim, “Türkiye’ye dönmek istediğimde ilk size söyleyeceğim” demiştim. Onlar beni düşünmediklerini söylemişlerdi ve ben de Fenerbahçe’ye gitmiştim. Hâlâ çok doğru bir karar verdiğimi düşünüyorum. Fenerbahçe’de oynamak çok büyük bir ayrıcalıkmış, bunu çok net bir şekilde hissettim. Bugünlere gelmemi sağlayan Galatasaray’da almış olduğum eğitimdir ama Fenerbahçe’de oynamak ayrıcalıktı.

“Kimlik” kelimesini kullanmak istemem çünkü bu kimliği olsa olsa Fenerbahçe’de oynamaya başladıktan sonra, o sevgiye layık olmak için istemişimdir. Hiçbir zaman “Ben doğuştan Fenerbahçeliyim” demedim ama medya böyle bir ortam hazırlamaya çalıştı. Sadece bir keresinde bir canlı chat programında Zeytinburnu’ndan bir arkadaşım “Çocukken Fenerbahçe forması giydiğimiz günleri hatırlıyor musun Emre?” diye sormuştu. Ben de “Evet, doğru. Çocukken Fenerbahçe’yi tutuyordum” diye cevap vermiştim. Onu alıp “Fenerbahçelilere yaranmaya çalışıyor” yazdılar. Beni tanıyan bilir, hayatım boyunca hiçbir insana ve camiaya yaranmaya çalışmadım; olduğumun dışında davranmadım. Birçok şeyi de bu yüzden kaybettim.

Kariyerinde yaşadığın en büyük onurlardan biri, heykelinin dikilmesi miydi?

Bunu pek kimse bilmiyor! Yedikule’de ilk kez top oynamaya başladığım parka adım verildi ve bir de heykelimi yaptılar. O zaman Inter’de oynuyordum. Birçok futbolcu artık PR şirketleriyle çalışıyor, bir tweet bile atacak olsalar onaydan geçiyor. Ben o zaman da olduğum gibi davrandığımdan gazeteci falan çağırmamıştım. Açılışını belediye çalışanları ve ailemle yaptık. Fenerbahçe’ye transfer olduğumda gözlerimi oymuşlar! Mermer heykelin gözlerini! Canları sağ olsun. Sonra belediye restore etti.

Birlikte çalıştığın teknik adamlar arasında en kötüsü olarak gösterdiğin Sam Allardyce, İngiltere Milli Takımı’nın başına geçtiğinde şaşırdın mı?

Ona şaşırdım ama sonra hakkında çıkan skandala hiç şaşırmadım. Gerçekten çok kötü bir teknik adamdı. İlişkileri, imaları, sakız çiğneyişi… Benim gizli kapaklı bir şeyim yoktu ama onun hep duvarları vardı. Tabii bir de sürekli çiğnediği kocaman sakızı!