İşte teknik direktör Emrah Bayraktar'ın genç oyuncu yetişmemesi sorununa önerisi;

İster sokak ister TV programı seviyesinde olsun, Türk Futbolu üzerine dönen her muhabbet klişelerden nasibi alıyor. Hepimiz yapıyoruz. Sağlam bir temeli veya belirgin bir dayanağı olmayan cümle ve önermeler havada döner durur da bir yere oturtamayız bir türlü milletçe. Hele bir de “Seksen milyonluk ülkeden oyuncu çıkmıyor da üç milyon Türk’ün yaşadığı Almanya’dan nasıl çıkıyor?” diyerek sonuna da bir de eğitimin önemini eklediğinde görevini yerine getirdiğini zannedip köşesine çekilenler var ki, oraya hiç girmeyelim.
Bilenler bilir, daha önce birçok yazıda bu konuya yer verdik. Bu sefer bir de bakış açımızı değiştirerek ifade edelim, üstüne bir de öneride bulunalım dedik. Genç nüfusun okuma konusundaki sabırsızlığını da göz önüne alarak kısa ve öz olmaya gayret ederek tabi…

DOĞU VE BATI ARASINDAKİ UÇURUM

Öncelikle Türkiye’nin nüfusunun konu futbol olduğunda 80 milyon olmadığını belirtelim. Her TV programını da 80 milyon izlemiyor, ama bizim konumuz bu değil. Futbol eğitimi ülkemizin her bölgesine eşit olarak dağıtılamıyor, bu yüzden 80 milyonluk bir futbol evreninden bahsedemeyiz. Diyelim ki Tunceli’de doğduysanız 18 yaşına gelene kadar içinde rakibin, hakemin olduğu organize bir maç oynamış olma ihtimaliniz neredeyse yok. Bu fırsatı ancak amatör A takım düzeyine gelince yakalayabilirsiniz. Yılın belirli aylarında düzenlenen okullar arası çocuk turnuvalarını saymazsak tabii ki. Bu durumu yalnızca Tunceli ile sınırlı sanmayın. Bingöl’de U15’de 4 takım var, hepsi bu sezon başlamış. Hepsi oynarsa 6 maç sonra lig bitecek. Kaliteyi hiç sorgulamayalım bile. Güneydoğu illeriyse ha keza… Uzatmayalım, bu anlamda Doğu ve Batı arasında ciddi bir uçurum var. İklim, işsizlik, fiziksel koşullar, ekonomi, sebebi ne derseniz deyin sonuçta böyle bir gerçek, bir adaletsizlik var.

Eğitimin kalitesini bir kenara bırakın, eğitimin olmadığı birçok ilde doğal olarak maç, yani bir yarışma da yok. Belki sadece çok kısıtlı sayıda takımın katılımıyla geç yaşlarda başlayan mini ligler... Oysa tüm spor branşlarında elit sporcu yetiştirmek için eğitim ve yarışma arasında bir denge olması gerekiyor. Yarışmayla buradaki kastımız futboldaki karşılığı; yani yetenekli ve potansiyeli olan çocukların öğrendiklerini uygulayabilecekleri, zorluk derecesi yüksek maçlar oynamalarından bahsediyoruz. Unutmayalım, futbolda rakibiniz kadar güçlüsünüzdür. Hadi büyüsünü bozmadan biraz açalım cümleyi; seni olgunlaştıran ve iyileştiren aslında rakibinin kalitesidir.
Hazır pası eğitime de atmışken, bu noktada eleştirdiklerimiz gibi kollarımızı kavuşturup arkamıza yaslanacak değiliz. Söz verdiğimiz gibi öneride de bulunalım.

DEZAVANTAJLI İLLERİN ORTA NOKTASI AKADEMİ

Her üç dezavantajlı ilin orta noktasına bir akademi inşa edildiğini düşünün. En azından inşaat en iyi bildiğimiz konu. Bu akademilerde görev alan izleyici antrenörlerin sorumlu oldukları illerin tüm ilçe, mahalle ve köylerini taradıklarını hayal edelim. Hiçbir çocuğunun gözden kaçmadığı bir ‘scouting’ ağından bahsediyorum. Örneğin Tunceli, Bingöl, Erzincan gibi birbirine yakın illere eşit uzaklıkta, futbol eğitimi için bütün ihtiyaçları karşılamak üzere tasarlanmış, dört dörtlük bir akademi. Bu akademilerde o üç ilin U12’den U19’a en yetenekli çocuklarından oluşturulmuş takımlar oluşturulduğunu düşünün. Bölgenin en uzman öğretmen ve eğitmenleri tarafından normal okul müfredatı, futbol ve sosyal alanlarda eğitimlerin verildiği bu akademilerden Türkiye’nin kulüp sayısı az ve göreceli olarak futbol eğitiminin zayıf olduğu her üç-dört ilin ortasına birer tane bulunduğunu düşünün.
Zamanla bu akademilerin aralarında bir lig oluşturduğunu ve bu sayede çocukların hem eğitim alıp hem de zorluk derecesi yüksek maçlar oynayabildiklerini düşünsenize. Bu akademilerde mezuniyet yaşına gelen çocukların tıpkı NBA’de olduğu gibi ‘draft’ yöntemiyle profesyonel kulüpler tarafından tercih edildiklerini hayal etsenize… Projeyi detaylandırıp olgunlaştırmak bile başlı başına bir mutluluk kaynağı olabilirdi, insan yazarken bile heyecan duyuyor. 

BELKİDE BATININ ÇİÇEĞİ DOĞUNUN ÇİÇEKLİĞİNDENDİR

Doğuda inşa edilecek bu akademilerin bölgenin iklim koşulları da göz önüne alınarak mutlaka bir kapalı sahası olmalı. Etrafı brandayla çevrili ilkel örneklerden bahsetmiyorum. Kapalı futbol sahalarının en iyi örneklerini RB Salzburg ve Manchester City Akademilerinde görmek mümkün.

Eğitimde fırsat eşitliği bir proje, bir lütuf ya da bir şans değil, bir haktır. Bu güzel ülkenin her köşesinde yaşayan çocuklarına eşit kalitede futbol eğitimi alma imkânı tanımamız gerekir.

Sözümüzü Lübnan’lı yazar Amin Maalouf’a gönderme de bulunarak şöyle bitirelim; Belki de batının çiçeği doğunun çiçekliğindedir. Ne dersiniz?