Son 3 maçında gol yememiş, Avrupa’da henüz mağlup olmamış, Marcao’su dönmüş ve en önemlisi kibri futbolundan daha yüksek olan bir Galatasaray vardı dün akşam Vodafone Park zemininde.

Oysa karşısında, bu maçı kaybetmesi halinde bir takım medyanın hedef tahtasına oturtacağı, tartışmaların odak noktasına çekilecek, kimilerine göre “acaba” ile başlayan cümlelerin öznesi olması muhtemel bir Beşiktaş vardı.

Maçtan önce birçok Beşiktaşlının bile neden-sonuç ilişkisini kurmakta zorlandığı tercihlerle çıktı sahaya Sergen Yalçın.

Elinde ligin en dinamik ve yetenekli sol beki varken, neden Umut Meraş ya da geriden oyun kurmada Beşiktaş’ın geri dörtlüsünde tek mahir olan isim Montero iken, neden Necip ile başlamıştı anlamlandırmakta zorluk çeken bir kitle vardı. Ancak herkesin unuttuğu bir şey vardı. Beşiktaş’ın başında sıradan bir teknik adam yoktu. Geçen sene 13.5 kişilik kadrosunu en efektif kullanan ve takımını zirveye taşıyan, en zor zamanlarda bile “Birileri çıkar oynar” diyecek kadar kendine güvene bir hocası vardı.

Dediği de oldu.

Necip defansta duvar ördü, asistini yaptı. Umut ise istatistiksel olarak zirve yaptı. Demek ki neymiş, Sergen Yalçın’ın tercihlerine güvenmek gerekirmiş.

Galatasaray, Konyaspor ve Lokomotiv Moskova karşısında oynadığı düzen ve oyun anlayışının aksine, sahaya agresif ve ofansif bir kadro yapısı ile çıktı.

Açıkçası maçtan önce beklendi, Galatasaray’ın topu Beşiktaş’a bırakıp, geriye yaslanacağı ve ileride doğabilecek boşluklarla gol arayacağı bir senaryoydu. Fakat Kerem ve Morutan’ın sahaya direkt sürülmesi, Fatih Terim’in beklentinin aksine oyunun kontrolünü de elinde tutmak istediğinin kanıtıydı.

Bunu da maç sonu basın toplantısında “bugün ki durum benim beklentimin dışında gerçekleşti.” sözüyle de perçinledi aslında.

Beşiktaş’ın sezon başından bu yana galip de gelse, mağlup da olsa her zaman benimsediği gibi set hücumu ve oyunu 3. bölgeye yığan ve rakibi baskı altına alıp yıpratan oyun anlayışını dün akşam bir kez daha gördük. Ancak bu sefer beklenenin aksine farklı bir durum vardı. Beşiktaş sahada o kadar dominant bir oyun anlayışı ve üretme çabası içinde olan bir 11 ile dizilmişti ki, rakibinin bu baskıya karşı gücü yetmedi.

Galatasaray’ın ilk devreyi 1 şut ve %36 topla oynama oranı ile kapatmasında en büyük sebep, Beşiktaş’ın oyuna ve sahaya hükmetmesine karşı hamle yapamamasıydı.

Sözün özü, Sergen Yalçın kadro ve oyuncu tercihleri ile Fatih Terim’i saha içinde çaresiz bıraktı...

Beşiktaş, dün akşam sadece 3 puan almadı.

Özgüvenini tazeledi, spor kamuoyunda oluşan ve oluşması muhtemel olan çatlak seslerin önünü kesti. En önemlisi zorlu maç trafiği öncesinde moral ve motivasyon olarak camiayı üst seviyeye taşıdı.

Bir ufak parantez de Beşiktaş’ın tribün emekçilerine açmak gerek.

Dün akşam Vodafone Park tribünleri efsane İnönü gibiydi… Özellikle kapalı tribün, eski günlerine dönüş sinyalleri verdi.

Camiada olan bu birliktelik ve hava, Beşiktaş’ın başarısının anahtarı olacaktır...