İşte Sadettin Saran'ın Türkiye Spor Yazarlar Derneği'nin "Spor Dünyası" isimli dergisine verdiği özel röportaj;

- Bu sezon Fenerbahçe’yi nasıl buluyorsunuz, yapılan flaş transferler var, büyük bir yatırım var ama daha şimdiden takım ve özellikle teknik direktör Vitor Pereira ciddi şekilde eleştiriliyor.
Bakın, bizim belki de en büyük yanlışımız, her şeyde olduğu gibi futbolda da sorunların üstüne günlük çözümlerle, anlık kararlarla gitmeye çalışmak. Halbuki futbolda kısa vadede başarıyı yakalamak, orta ve uzun vadede planlı, programlı hareket etmekten geçer. Bu noktada anahtar kelime istikrardır. Şampiyon olan hocaları göndermekle, bir sezona Sportif Direktör ile başlayıp bir sezon sonra vazgeçmekle bu işler olmaz. En kötü istikrar, istikrarsızlıktan iyidir. Fenerbahçe’de uzun bir dönemdir istikrarlı bir futbol aklı yok maalesef.

Pereira’yı sordunuz. Benim sezon öncesinde, birlikte iş yaptığım dostlarım olan Olimpiakos yöneticileriyle yaptığım görüşmelerde, hoca ile ilgili pek de olumlu bilgiler almadım. Sezonun bu noktasında ortaya çıkan tablo da bunu doğrular nitelikte oldu. Ama tabii ki henüz yolun başında. Takım yeni, kulüp yeni, yeni bir şehre, kültüre geldi. Sabır gösterilmesi gerekir. İlk Avrupa maçlarında, bu kadar yatırım yapılan takım, tarihin belki de en iyi kadrosu hayal kırıklığı yarattı. Bekleyelim, görelim. Bu sezon çok önemli.

İstikrardan bahsetmişken, örneğin Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynadıktan sonra gönderilen Arthur Zico ile daha uzun yıllar devam edilseydi, bence şampiyonluk sayısı, kupa sayısı şimdikinden daha fazla olurdu. Başka hocalar için de aynı şey geçerli.


“HEDEFİM ‘BAŞKAN’ OLMAK DEĞİL, İYİ, BAŞARILI VE FARK YARATAN BİR BAŞKAN OLMAK”

- Fenerbahçe başkan adaylığı konusunda son durum nedir, “ben doğal adayım” diyorsunuz.
Bakın; Türkiye'de zaten 10 kişiden altısı başkan. O yüzden benim hedefim ‘başkan’ olmak değil, iyi, başarılı ve fark yaratan bir başkan olmak. Ömür boyu orada kalmaya da niyetim yok. Fark yaratacağıma, Fenerbahçe'yi Dünya kulübü yapacağıma inandığım için bu göreve talibim. Ben fabrikatör veya inşaatçı değilim. Hayatımı sporla yönettim, sporla kazandım. Uluslararası spor ekonomisi alanındaki tecrübelerimizle, ilişkilerimizle, “know how” bilgilerimizle bu göreve talibim. Dünyanın sayılı kulüplerinin yönetimleriyle, profesyonelleriyle iş yapıyoruz, aynı masaya oturuyoruz, yakın dostluklarımız var. Bu vizyonu kulüp yönetimine getirmek istiyoruz. Bu iş zaten en fazla 2-3 dönem yapılır. Sonra siz çekilirsiniz, başkası gelir bayrağı alır devam eder.

Bir yandan da evet, ben Fenerbahçe'nin doğal başkan adayıyım. Fenerbahçe'nin geleceğine talibim. Fenerbahçe kongre üyelerinin ciddi bir teveccühü var. 12 yıl önce istifa ettim. Her geçen gün bana verilen destek arttı. Hakkımda çok ciddi bir karalama kampanyası yürütülmesine rağmen her yerde ilgi görüyorum. Dünyada benim gibi iki defa ihraç edilen başka bir başkan adayı yok. Tüm bunlara rağmen Türkiye'nin neresine gidersem gideyim sağ olsunlar büyük bir teveccüh, sevgi, ilgi var. Bu doğrultuda çalışmalarımız devam edecek.

“ADAYLIĞIM HER GÜNDEME GELDİĞİNDE KULÜPTEN İHRAÇ EDİLDİM”

- Hakkınızdaki hukuki süreç de bitti artık sanırım
Evet artık nihayet 7 yıllık hukuki sürecin sonuna geldik. Haklılığımız mahkeme tarafından kabul edildi. Yerel mahkemede kazandık, Yargıtay’da kazandık. İtirazlar, gidip gelen dosyalar derken, Yüce Mahkeme, kulüpten haksız olarak ihraç edildiğimize hükmetti. Bizim itirazımızı kabul etti. Artık bu konu geride kaldı, önümüze bakacağız. Aslında görünen şu ki; adaylığım her gündeme geldiğinde kulüpten ihraç edildim. Bu kuşkusuz anti-demokratik bir tavır oldu. Ama artık o günler geride kaldı. Fenerbahçe’de muhalefete, farklı seslere hain gözüyle bakılıyor. Bu çağ dışı durumun mutlaka değişmesi lazım.

“ALİ KOÇ’UN ADAYLIĞINA OLUMLU BAKIYORUM”

- Sayın Ali Koç’un da adaylığı gündemde. Ali Koç faktörüne nasıl bakıyorsunuz?
Ali Koç her şeyden önce çok iyi bir Fenerbahçeli. Başarılı bir insan. Adaylığına olumlu bakıyorum. Benim derdim yıllardır aynı isimlerin, aynı anlayışın yönetimde olması. Başkan Aziz Yıldırım da çok önemli işler yaptı, büyük haksızlığa uğradı, tüm hizmetleri için teşekkür ederiz ama bu kadar uzun süre görevde kalmanın doğal sonucu olarak yoruldu, yıprandı. Zaten kendisi de davadan sonra bırakacağını deklare etti. Umarım en kısa zamanda bu dava da olumlu bir şekilde sonuçlanır ve Türk futboluna da büyük zarar veren 3 Temmuz süreci geride kalır. 

ALMANYA’NIN SPORDA KALKINMA HAMLESİ İYİ İNCELENMELİ”

- Sadettin Bey, spor bir yandan da sizin işiniz. Yurt dışında bildiğimiz, markalaşmış bir çok spor organizasyonun yayın hakkı Saran Group’ta. Uluslararası medya ile kulüplerle süregelen bir iş ilişkiniz var.
Evet Saran Grup olarak, Premier League, NBA, Formula 1, Wimbledon gibi aklınıza gelebilecek bir çok önemli spor yayınını Türkiye’ye biz getiriyoruz. Yıllar önce ilk olarak medya devi ESPN ile bu işe başladık. Bugüne geldiğimizde dünyada spor içeriği pazarlaması konusunda, ilk 5’in içinde yer almanın gururunu yaşıyoruz. Son olarak Türk Cumhuriyetlerinde dünyanın en zengin spor içeriğine sahip televizyon kanalı olan Stansport’u kurduk. Türk Cumhuriyetleri’nde 4 milyon kilometrekare alana yayın yapıyoruz. Spor bizim için gerçek anlamıyla bir hayat tarzı.

-Doğu ve Güneydoğu’da yaptırdığınız sarı lacivert spor salonları var…
Evet tabii. Sporu ben aktif bir sporcu olarak gençliğimden beri yapıyorum zaten, iş olarak da anlattığım gibi “sport-business” yapıyoruz; tabii bir yandan da topluma nasıl geri verebiliriz diye düşünüyoruz. Çünkü bu dünyada oturmanın bir kira bedeli var. Bize en çok yakışan da spordan kazandık, topluma sporla geri verelim, düşüncesi olur diye düşündük. Tamamı doğu ve güneydoğuda spor salonları yapıp Milli Eğitim’e devrediyoruz. Bu salonları bugün 14.000’in üzerinde çocuk kullanıyor. Aynı zamanda da spor üzerine düşünüyoruz, fikir üretiyoruz, Türk sporuna düşünsel olarak ve somut projelerle katkıda bulunmaya da çalışıyoruz.

- O zaman hemen Türk sporu üzerine düşüncelerinizi soralım?
Türkiye’de spor her anlamıyla potansiyelinin çok altında. Sporcu sayısı, kulüp sayısı, spor bilinci, spor eğitimi hep çok düşük seviyelerde. Dünyadaki doğru örneklerin tespit edilip, burada da uygulanılması doğru bir yöntem olur. Bu çerçevede Almanya çok iyi bir örnek. Almanya’da binlerce Türk çocuğu spor eğitimi, futbol eğitimi alıyor, sonuçlarını hep beraber görüyoruz. Almanya’daki futbol kulüpleri de Türkiye’dekiler gibi dernek statüsünde. Orada son 20 yıl içindeki sporda kalkınma hamlesi iyi incelenmeli. Futbol üzerinden gidersek, Almanya’da lisanslı futbol oynayanların nüfusa oranı yüzde 7.5, Türkiye’de ise yüzde sadece ve sadece yüzde 0.2. Bu bize yakışmıyor.

Spor Bakanlıklarımızın, yerel yönetimlerin çalışmaları da son derece yetersiz. Ülke genelinde gençleri spora yönlendirecek, teşvik edecek, yetenekleri tespit edip tasnifleyecek ve onları doğru yönlendirerek geliştirecek bir yapı, koordine bir ağ kurulmalı. Sadece betonla spor kültürü inşa edemezsiniz.

“AMATÖRLERİN YAŞAMA ŞANSI OLABİLİR Mİ?”

Bir başka önemli konu spor federasyonları. Federasyonlarda ana problem delege yapısı. Delegasyonun amatör sporu temsili yok denecek kadar az. Halbuki örneğin yine Almanya’da lokal yapılar var, bunlar delegasyonla yukarıya doğru temsil ediliyor ve bu ağırlık ana genel kurulda söz sahibi. Dolayısıyla ülke spor politikaları, tabana federasyon yapıları üzerinden etkin bir şekilde yayılıyor. Bizde Futbol Federasyonu’nun delege yapısına bakarsanız neredeyse yüzde 70 Süper Lig ve 1.Lig karar veriyor. Bu durumda amatörlerin yaşama şansı olabilir mi? Futbol gelişebilir mi? Yine çarpıcı bir rakam: Almanya’da 26.000 futbol kulübü var. Bizde ise 4.000. Bizdekilerin çoğu da imkansızlıklarla mücadele ediyor; yok olmak üzereler.

“SADECE KONUŞMAKLA BU İŞLER OLMAZ DEDİK VE...”

Biz de Saran Group olarak sadece konuşmakla bu işler olmaz dedik ve şu günlerde spor üzerine etkin bir araştırma merkezi, bir düşünce kuruluşu oluşturma yönünde çalışıyoruz. Bu konuda kararlıyız. Bu merkez belli periyotlarla uluslararası konferanslar, work-shoplar düzenleyecek. Dünyada bu işi doğru yapan spor yöneticilerini, örnek sporcuları, profesyonelleri Türkiye’ye getireceğiz. Onların attığı adımları, bilgi ve becerilerini Türk spor kamuoyunun dikkatine sunacağız. Diğer kurum ve kuruluşların, özellikle üniversitelerin de katkısıyla etkili, faydalı bir çalışma olacağına inanıyoruz. Ama tabii ki bizim ana işimiz bu değil, her hangi bir maddi beklenti olmadan, bir sosyal fayda yaratmak için bu işe soyunduk. Bu konuda asıl sorumluluk kuşkusuz devletin ve yerel yönetimlerindir.

- Aktif sporculuğunuzdan da bahsedelim o zaman
Çok uzun zamandır çok ciddi bir şekilde spor yapıyorum. Yüzme de kendi yaş gruplarımda uluslararası yarışmalara katılıyorum, derecelerim, rekorlarım var. Ama buradaki asıl amacım şudur; Ben her sabah çok erken kalkıp spor yapıyorum, antrenman yapıyorum sonra da işe gelip şirketlerimle ilgileniyorum. Burada “bakın ben yapıyorum siz de yapabilirsiniz” mesajını vermek istiyorum. Nitekim yolda beni çevirenler oluyor. “Sayende spora başladım” diyorlar. “Sigarayı bıraktım artık içmiyorum” diyorlar. Bunlardan çok mutlu oluyorum. Düzenli spor yapmak kolay değildir, disiplin ister, özveri ister, ama beraberinde sağlıklı yaşam getirir, mutluluk getirir, başarı getirir.


Kaynak:Ajansspor