NBA ligini bu kadar rekabetçi kılan ve rekabet seviyesini koruyabilmenin tek sırrı kurdukları sistem. NBA’i bu denli eğlenceli yapanların başında draft ve salary cap gibi sistemler geliyor.

NBA’de mücadelenin bu kadar fazla olmasının başlıca nedenlerinden biri draft, diğeri ise salary cup adı verilen ve maaş çatısı olarak özetleyebileceğimiz sistemlerdir. Önce maaşları düzenleyen sisteme bir göz atıp, daha sonra draft sistemini açıklayalım. NBA’deki denge sağlayıcı unsurların başında salary-cap uygulaması ve draft sistemi geliyor. Her iki sistemin de kısa özeti şu şekilde yapılabilir: NBA’de her takımın her yıl harcayacağı para miktarı belli...

Bir takım istisna kurallar gereği bu miktarlar takımdan takıma değişiyor bile olsa, Real Madrid ve Zidane örneğinde olduğu gibi, NBA’de 65 milyon dolarlık süper transferler gerçekleşmiyor. Yani bir takımın ne kadar çok parası olursa olsun, NBA’in en iyi 3-4 oyuncusunu aynı anda kadrosunda bulundurmasına imkan yok. (Tabii ki o oyunculardan bazıları piyasa değerlerinin çok altında rakamlara oynamaya razı olmadıkları sürece)
       Ayrıca takımlar son yapılan toplu sözleşmeye göre salary-cap izin verse bile belli paraların dışındaki miktarları oyuncularına veremiyorlar. Bu miktarlar da oyuncunun NBA’de oynadığı sezon sayısına, kaç yıldır o takımda oynadığına ve bir önceki kontratının değerine göre belirleniyor. Örneğin NBA’in en iyi 1-2 oyuncusundan biri olan Tim Duncan’in sözleşmesi bitmiş olmasına karşın, bir takım çıkıp “Ben sana diğerinin verdiğinin iki katını vereceğim” diyemiyor. 
       
DRAFT SİSTEMİNİ DE UNUTMAMAK GEREK

     
 NBA’de mücadelenin bu kadar fazla, popülaritenin bu kadar çok, maçların bu kadar zevkli olmasının başlıca nedenlerinden bir diğeri de draft adı verilen, çok iyi düşünülmüş bir sistemin kurulmuş olmasıdır. NBA’in başlıca oyuncu kaynağı üniversite takımlarının mücadele ettiği NCAA Ligidir. NBA’in günümüzdeki ve geçmişteki yıldızları, NCCA’de, kendilerini ispatlayıp, NBA takımları tarafından draft edilmiş, yani seçilmiştir. 
       Bunlara örnek vermek gerekirse: Reggie Miller (UCLA), Shaquille O’Neal (Louisiana State), Tim Duncan (Wake Forest), Michael Jordan (North Carolina), Kareem Abdul Jabbar (UCLA), Larry Bird (Indiana State), Wilt Chamberlein (Kansas). Amerikan üniversitelerinden mezun olmadan, Amerika dışından gelip NBA’de başarılı olan sporcuların sayısı çok azdır. Bu az sayıda oyunculara en iyi örnek Toni Kukoc ve Arydas Sabonis’tir.
       ABD Profesyonel Basketbol Ligi NBA’de en fazla dikkat edilen nokta, takımlar arasındaki güç dengesinin korunmasıdır. Bu nedenle draft sistemi, salary-cap uygulaması ve geçen yıl geliştirilen toplu sözleşme zorunluluğu ile (diğer Amerikan takım sporlarında olduğu gibi) NBA’de dengeyi sağlayıcı unsurlar bulunuyor. Bu, takımların güçlerinin birbirine ne kadarda yakın olduğunun bir göstergesi. NBA Finalleri 7 maç üzerinden oynanıyor ve 4 galibiyete ulaşan takım şampiyonluğu göğüslüyor. 54 kez oynanan NBA finallerinde, sadece 6 kez, şampiyon takım rakibini ‘süpürmüş’, yani 4-0’la geçmiştir. Bu da şampiyon takımla, diğer takımlar arasında pek de bir fark olmadığını ispatlıyor.
       İşte yukarda anlattıklarım, NBA’i dünyanın en iyi basketbol oynanan, en popüler, en ilgi çeken basketbol yapıyor. Peki bunun temelinde yatan nedenlerden biri de ‘Draft’ adı verilen bir sistem. Buna göre NBA takımları yüzlerce oyuncu arasından en yeteneklisini, kadrolarına en uygun olanını seçiyorlar. Peki ilk oyuncuyu kimin seçeceği nasıl belirleniyor? NBA’de toplam 29 takım mücadele ediyor. Bu takımlar Doğu ve Batı olmak iki ayrı konferansa ayrılıyorlar ve her konferansta ilk 8 takım play-off’a çıkmaya hak kazanıyor. Yani 13 takım play-off dışında kalıyor. Bu 13 takım arasında draft’ta ilk 3 seçim hakkımın kimin olacağını belirlemek amacıyla kura çekiliyor. (Örnek vermek gerekirse, ligi en kötü sırada biteren takım, matematiksel olarak kurada da en çok şansa sahip takım oluyor. Ama bu takım kura sonunda ilk üç seçme hakkından birini alamasa bile, en kötü ihtimalle dördüncü seçme hakkını alıyor. Yani ilk üç kurayla belirlendikten sonra, seçme hakkı ligi bitirme sırasına göre belirleniyor). Kura torbasında 13’ten daha fazla sayıda top var. En zayıf takım için en fazla sayıda top konuyor böylece o takımın ilk seçim hakkını kazanıp, en iyi oyuncuyu kadrosuna katma ihtimali artıyor. Play-off’a çıkan takımlarsa, başarılarına göre bu 13 takımın ardından sıralanıyor. Şampiyon takım 29. oyuncuyu seçiyor. Bu da NBA’de takımlar arasındaki güç dengesini sağlıyor, basketbol severlere daha kaliteli ve daha heyecanlı basketbol seyrettiriyor.
       Bazen drafttaki seçim haklarının transfer pazarlıklarında kullanıldığı da görülüyor. Örnek vermek gerekirse X takımı, Y takımından iyi bir oyuncu alıyor ve karşılığında kendi kadrosundan bir oyuncu ve o yılın draft’ındaki seçim hakkını veriyor. 
       
İYİ SEÇİM, FARKI YARATIYOR
       
Size draft’ta seçtiği oyuncunun, bir NBA takımını nasıl etkilediğini çarpıcı bir örnekle anlatacağım. Michael Jordan 1984’te 3. sıradan Chicago Bulls tarafından seçilmişti. O yıl ilk oyuncu seçme hakkına sahip olan Houston Rockets, Jordan yerine Hakeem Olajuwon’ı tercih etti. 2. sıradan ise diğer bir pivot Sam Bowie, Portland Trail Blazers tarafından draft edildi. Bowie yaşadığı şanssız sakatlıklar nedeniyle NBA’de kendini gösteremedi. Jordan daha ilk yılında bir maçta 49 sayı atarak takımının çaylak rekorunu kırdı. Sezon sonunda ise maç başına 28.2 sayı, 6.5 rebound ve 5.9 asist ortalamalarını tutturmuştu. Jordan takımını 3 yıl sonra ilk kez play-off’lara çıkardı. Jordan öncesi dönemde hiç şampiyonluğu bulunmayan Chicago Bulls, Jordan’lı kadrosuyla 91-98 yılları arasında 6 kez şampiyon oldu.
       Tim Duncan da NBA kariyerinin henüz ikinci yılında takımını şampiyonluğa taşıdı.
       Peki bir oyuncunun drafta katılıp şansını denemesi için ne gerekli, NCAA’de oynamış olması mı? Hayır, isterse lise mezunu bir oyuncu bile, üniversitede okumadan, NBA şansını deneyebiliyor. Bu oyuncular bazen NBA’de yıldızlaşabiliyor da. İşte size yaşayan bir örnek: Kobe Bryant. Lower Merion Lisesinden mezun olduktan sonra 1996 Draft’ında Charlotte Hornets tarafından seçilen Bryant, daha sonra Vlade Divac karşılığında LA Lakers’a verilmişti.