Konyaspor’da güzel frikik golleriyle beğenerek izlediğimiz Arnavut futbolcu bir iç savaş mağduru. Henüz 5 yaşındayken ailesiyle birlikte Almanya’ya göçen ve mülteci kampında yaşarken zor günler geçiren küçük çocuk, kendisini futbolla ifade etmeyi başardı. Mevlana’nın yolundan yürüdüğünü söyleyen Meha, Türkiye’ye gelmeye sıcak bakmamasına rağmen bu yüzden transfer karar verdiğini ifade etti.

Futbol Federasyonu Basın Departmanı’nın hazırladığı TamSaha dergisinden Seyit Ali Gülcan’a konuşan Alban Meha’nın röportajının detayları ise şöyle:
Arnavut asıllı bir oyuncusun ama Kosova doğumlusun ve Almanya’da büyümüşsün. Sanırım ailenin ilginç bir hikâyesi var. Yugoslavya’daki savaştan ötürü sen çocukken Almanya’ya göç etmişsiniz. Deden ise 80’li yılların başında Yugoslav ordusuna karşı Arnavut hakları savunucusuyken polis tarafından öldürülmüş.

Ailenin ve dolayısıyla çocukluğunun hikâyeni paylaşmak ister misin?

Savaşın yaşandığı o dönemler ailem için çok zor bir zamandı. Ben henüz 5 yaşındaydım o dönemde. Dolayısıyla küçük bir çocuk olarak savaşla pek alakam yoktu. 5 yaşında Almanya’ya göçtük. Otobüslerle gittik. Stuttgart’ta babam bizi karşıladı. Göçmenler bugünkü gibi pansiyonlarda kalıyordu. İlk başlarda çok zordu. Almancamız yoktu. Bir pansiyondan diğerine götürüyorlardı bizi. İlk başlarda çok zordu ama Allah’a çok şükür zamanla her şey iyi oldu. Ailemin başına bir şey gelmez inşallah diye çok dua ettim. Onları çok merak ediyordum. Allah’a şükür her şey iyi geçti ve hiçbir şey olmadı.

Ailen, siyasi olaylardan ötürü oldukça etkilenmiş. Senin bu koşullarda futbolla tanışman ve futbola ilgi duyman nasıl gerçekleşti?

Dediğim gibi yaşım çok küçüktü ve savaşla direkt alâkam yoktu. Bu nedenle futbolla kolay tanıştım. Her çocuk gibi biz de çocukça şeyler yapıyorduk ve şartlar ne olursa olsun topun peşinde koşturmak da bunlardan biriydi. Futbol o zaman bile benim en çok sevdiğim şeydi. Ailemin çok zor bir dönemi vardı ama ben çocuk olduğum için yaşanan bu zorlukların çok farkında değildim. Futbolla çok kolay tanıştım bu yüzden.

2005’te Stuttgart Kickers ile profesyonel olduktan sonra 2011’e kadar çeşitli Alman kulüplerinde oynadın. Hiç kuşku yok ki en başarılı günlerini dört sezon oynadığın Paderborn’da geçirdin. Buradaki son sezonunda da Bundesliga tecrübesini yaşadın. Bu kulüpteki günlerin ve tecrübelerinden neler aktarabilirsin bize?

Paderborn gibi küçük bir kulüp o dönemde Bundesliga’ya çıktı. Bu bizim adımıza büyük bir mucizeydi. Hiç kimse beklemiyordu. Öyle bir kulüp İkinci Lig’de oynasa kimse şikâyet etmezdi. Bunu başardığımız için çok mutluyduk. Bundesliga’ya çıktık. Bizim için çok güzel bir andı. İlk maçlarda dizimden sakatlanıp ameliyat olduğum için oynayamadım. Maalesef benim için ilk başlarda hayal kırıklığıydı. Sonra fırsatını bulup oynadım. Bundesliga bizim adımıza güzel bir tecrübeydi.

Geçen sezon sonunda Paderborn’un 1 yıllık Bundesliga rüyası, takım küme düştükten sonra sona erdi ve sen de kariyerinde ilk kez Almanya dışında bir ülkenin yolunu tuttun. Türkiye’yi ve Torku Konyaspor’u seçmenin nedenleri nelerdi?

Buraya gelmeden önce kulübümle sözleşmem bitiyordu. Menajerimle konuştum. “Türkiye’de oynamak senin için nasıl olur?” diye sordu bana. Açıkçası Bundesliga tecrübesi yaşamış bir oyuncu olarak ilk başlarda Türkiye Ligi’ne çok sıcak bakmıyordum. Ama orada Türklerle büyümüştüm. Almanya’da büyüyen Türk oyuncular, Türkiye’ye gidiyordu. Ligin de biraz daha geliştiğini farkediyor insan. Bu yüzden de böyle bir yolu seçtim ve Konyaspor’a geldim. Çok güzel şeyler söylediler. Konya’nın Mevlana’nın şehri olduğunu ve derin bir atmosfere sahip olduğunu anlattılar. Ben de bu yolda yürüdüğüm için buraya geldim.